Bugünden Geleceğe, Güvenle ve Umutla – III

 

Son günlerde dünyada yaşanan olaylara baktıkça şaşırmaktan kendimi alamıyorum. Öyle zıtlıklar, paradokslar barındırıyor ki içinde. Tüm bu olanlardan hayatın mesajını okumaya çalışıyorum. Evet, hayat bize birşeyler söylüyor, her zaman yaptığı gibi. Bu hafta, sizlerle birlikte bu mesajları irdelemek üzere yazımı yazmaya başladım. Bakalım bu yol bizi nereye götürecek? Bu arada neden yukarıdaki görseli seçtiğimi sorarsanız, ipuçlarını ve gerekçelerimi yazımın ilerleyen satırlarında bulacaksınız.

Geçtiğimiz günlerde SpaceX iki astronot ile birlikte ilk insanlı uçuşu için uzaya fırlatıldı. İnsanlık tarihi için yine önemli bir olay gerçekleşti. Tam da, 2015 yapımı “Marslı (The Martian)” filmini izleyip üzerinde düşünüp sorgularken, ertesi gün (30 Mayıs) SpaceX uzaya fırlatıldı. İnsanın göklere doğru yolculuğu hiç bitmeyecek. Tıpkı Ulu Önder Atatürk’ün dediği gibi “İstikbal göklerdedir.”

Öte yandan, bu gelişmelerden önce, siyahi bir Amerikalının öldürülmesiyle tüm dünya başka duygularla sarsılıvermişti. Yürek sızlatan, akla zarar görüntüler dünyanın gözlerinin önüne serilirken 21.yüzyılın 2020’sinde yine bize birçok şeyi düşündürmeye neden oldu: İnsanlık olarak duruyor muyuz, ilerliyor muyuz?

Zaten aylardır pandemi nedeniyle hayatı bir başka gözle değerlendirmeye, mesajlarını okumaya çalışırken, gündem yine insanın içini burkan olaylarla değişiverdi. Peki, tüm bunlar ne anlama geliyor, hayat bize ne diyor? 21.yy insanına ne mesaj veriyor?

Bana iki kelime fısıldıyor: Barış ve Sevgi.

Öncelikle kendimizle barışıp, kendimize sevgi, şefkat, merhamet göstermeye ihtiyacımız var. Çünkü bunu yapmadan dışımızdaki dünyayla barışamayız. Kimseye gerçek anlamda sevgi gösteremeyiz. Kimseyi gerçek anlamda affedemeyiz.

Hayat, dışımızdaki dünya, içsel benliğimizin dışsal bir yansıması. İçimizde yangınlar varken, dışımızda güller açmıyor. Kendimizi affedip, şefkat gösteremezken, başkalarına merhamet edemiyoruz. Yani, işe önce kendimizden başlamak gerekiyor. Sonra dışarıya doğru yavaş yavaş, birer birer halkalar genişleyiveriyor. Kendimiz, ailemiz, arkadaş çevremiz, iş çevremiz, yaşadığımız yer, ilimiz ilçemiz, ülkemiz ve dünya…

Marslı filmini izlerken, başka bir gezegende tek başına kalan bir astronotun yaşadıklarını, bu gözle irdeledim. Yaşama dört elle sarılan ve asla vageçmeyen birini. İnsanın varolma çabasını, problemlere değil, ancak çözümlere odaklandığında nasıl da herşeyin değişiverdiğini ve ilerlediğini gözlemleyip düşündüm. Sonra toprağın gücünü, nasıl da içinde hayatı barındırdığını, insana can kattığını. Toprağa sevgiyle, şefkatle ve çözüm odaklı yaklaşıldığında nasıl 1’e 1000 verdiğini. Sonra Aşık Veysel’in “Kara Toprak” şiiri aklıma geldi:

Koyun verdi, kuzu verdi, süt verdi,

Yemek verdi, ekmek verdi, et verdi.

Kazma ile döğmeyince kıt verdi,

Benim sadık yarim kara topraktır.

 

Adem’den bu deme neslim getirdi,

Bana türlü türlü meyve yedirdi,

Her gün beni tepesinde götürdü,

Benim sadık yarim kara topraktır.

 

Toprağa, doğaya, suya, kuşa, ağaca ve insana, evet, insana da böyle emek vermeli. Özen göstermeli, üstüne titremeli. Ancak özenirsek karşılığını fazlasıyla alır ve mutlu olabiliriz. Yoksa bedeli çok ağır oluyor. Tıpkı pandeminin bir şekilde bize fısıldadığı mesajlar gibi. Ama yine de bugünden geleceğe hala umutluyum ve herşeye rağmen yürümeye devam ediyoruz. Hepimizin teker teker ve tüm dünyanın hep birlikte sevgiye, özene, emek harcamaya çok ihtiyacı var. Hiçbir şey için geç değil.

Gelecek Salı tekrar görüşünceye kadar hepimize sağlıklı, mutlu, sevgi ve barış dolu güzel günler diliyorum.

Sevgiler,

Yorumunuzu Paylaşın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir